13 Aralık 2007 Perşembe

Türkiye de Son Durum..

4 aydır yazmak içimden gelmedi ve yazmadım,Türkiye deki siyasi gelişmeleri izlerken
tabir-i caiz ise moda olan kelimeyle 'dumur'oldum,nutkum tutuldu,üzüldüm,içim yandı.Olayın dramatize edilmiş kısmı bu,zaten bizler genelde duyarlı olduğumuzu vurgulayarak pasif tepkiler (tepkisizlikle eşdeğer)ile avutuyoruz kendimizi.Olayların detayını anlatmaya gerek yok,ama köşe yazılarından yaptığım alıntılarla o pasif tepkimi gösteriyorum,tek başınalığın acizliğini yaşayarak yapıyorum bunu.(!)

YÖK Başkanı Anayasa’yı döver mi?

YÖK’ün yeni Başkanı Yusuf Ziya Özcan daha koltuğuna oturmadan hakkındaki tartışmalar başladı.
Seçildiği gün küçük bir araştırma yapmıştım.
Öğrencilerin sevdiği, hafif argo, hatta küfürbaz, inceden demlenen, demokrat tavırlı tipik bir Türk vatandaşı portresi çizmişti tanıyanlar.
Sonra Fethullahçı olduğu iddiaları ortaya atıldı.
Üniversetede yasaklara karşı olduğunu söyleyince tam bir kıyamet koptu.
İki gün içinde iş şirazesinden çıkma eğilimine girdi.
Ben kendi payıma Prof. Ziya Özcan’ın atanmasına şaşırdığımı söyleyebilirim.
Ben Abdullah Gül’den daha keskin bir atama bekliyordum.
Eşinin başı örtülü, ciddi muhafazakar birini YÖK Başkanı yapacaklarını, üst düzey görevlere eşi türbanlı birini atama geleneğini sürdüreceklerini tahmin ediyordum.
Yanıldım.
Ama yine de kendilerine yakın birini seçtiler.
Şimdi tartışma şöyle:
“Hadi sıkıysa üniversitelerde türbanı serbest bıraksın da görelim”
Bu tartışma düzeyi şunu gösteriyor: “Türkiye bir hukuk devleti hatta bir kanun devleti bile değil”
Türbanlı kızların üniversiteye girememesi, ne Erdoğan Teziç’in, ne de Kemal Gürüz’ün keyfi uygulamaları değil.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın emrettiği bir durum.
Konunun bu hale gelmesinin nedeni, Özal döneminde Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bir karar.
Şimdi bütün bunlar unutuluyor ve konu sanki YÖK başkanlarının özel meselesiymiş gibi sunuluyor.
Yeni YÖK Başkanı ile birlikte türbana üniversite kapısı açılırsa bu Türkiye’nin ciddi bir devlet olmadığını, kanunlara ve kurallara göre yönetilmediğinin açık bir göstergesi olacak.
Bu çocuklar üniversiteye türbanla girecekse bu YÖK Başkanı’nın değil, Anayasa’nın değişmesiyle olabilir.
Gerisi çözüm değildir.



Evvel ezel YÖK’e karşı biri olarak, Gül’ün atadığı YÖK Başkanı’nın entellerimizle aynı meşrepten olmasının YÖK’ü demokratik bir kurum yapmayacağını düşünüyorum.
Türkiye’de üniversiter sistemin demokratikleşmesi isteniyorsa tek çözüm YÖK’ü siyasetten, siyaseti YÖK’ten uzaklaştırmaktır.
Bunun çözümü basittir.
Üniversite senatoları rektörlerini kendileri seçmelidir.
Bunun için YÖK’e bir liste gönderilmesi, YÖK’ün listeyi kısaltıp Cumhurbaşkanı’na göndermesi, Cumhurbaşkanı’nın de kendine gönderilen listeden kafasına göre birini seçmesi üniversitelerimiz üzerinde bir gölge, bir ayıptır.
Keza YÖK Başkanı Cumhurbaşkanı tarafından seçilmemelidir.
Üniversitelerarası Kurul kendi arasında toplanıp YÖK Başkanı’nı seçmeli, ille de gerekiyorsa Cumhurbaşkanı bunu sembolik olarak onaylamalıdır.
Bunun dışındaki her yöntem üniversiter sistemi demokratik olmaktan uzaklaştırır, siyasetin oyuncağı yapar.
Bugünkü şekliyle kısır bir döngü yaratılır.
Cumhurbaşkanı kendi düşüncesinde bir YÖK Başkanı atar.
YÖK Başkanı aynı düşüncenin devamı olan rektörleri Köşk’e yollar.
Köşk kendi kafasındaki adamları rektör olarak atar.
Bir anda iktidar olan düşünce üniversiteleri ele geçirir.
Üniversitelerin özgürce bilim ve düşünce üretmesi imkansızlaşır.
İdeolojik kurumlar haline gelirler.
Faşist ülkelerin üniversitelerine dönerler.
AKP iktidarı YÖK’ü ve üniversiteleri gerçekten demokratik ortamlar haline dönüştürmek istiyorsa yapması gereken açıktır.
Aksi AKP’nin hedefi hakkındaki şüpheleri haklı çıkarır.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

yazı güsel eline sağlık