28 Temmuz 2009 Salı

Bilinçaltının Temel Yönergeleri..

- Anıları kaydetmekle sorumludur.
2- Duyguların alanıdır.
3- Tüm anıları organize eder.
4- Çözülmemiş negatif duygular içeren anıları bastırmaya devam eder.
5- Bastırılmış olanları “mantıksallaştırmak” için sunar.
6- Bastırılmış duyguları, koruma amacıyla bastırmaya devam edebilir.
7- Vücudu yönetir.
8- Vücudu korur.
9- Yüksek miktarda sahip olduğu ahlaki varlık olmaya devam eder.
10- Hizmetkarlık yapar, açık ve net emirlere uyar.
11- Her türlü algıyı kontrol eder ve elde tutar.
12- Enerjiyi üretir, saklar, dağıtır ve iletir.
13- İçgüdüleri barındırır ve huylar üretir.
14- Uzun dönem projeler için tekrara ihtiyaç duyar.
15- Hep daha fazlasını aramaya programlanmıştır.
16- Tam olarak bütünleşmiş bir birim olduğunda (içimizde tarafların olmaması, bölünme olmaması) en iyi şekilde işlev gösterir.
17- Semboliktir.
18- Herşeyi kişisel olarak algılar.
19- En az çaba ilkesi üzerine çalışır. En az çaba : en az direnç, deneyimleri kullanma, ilişki kurmak.
20- Olumsuz olanı işleme sokmaz.

Kuantum a kısa bir giriş...

Yaşamdaki temel amacımız nedir?”… sorusunun en mantıklı cevabı sanırım “Mutlu olmak” olmalıdır. İstisnasız tüm insanların yaşlısı genci, yoksulu zengini ne kadar farklı yaşam tarzlarına sahip olursak olalım ne kadar farklı çevrelerde yaşarsak yaşayalım temelde ihtiyaçlarımız aynıdır. Ancak günlük yaşam içinde hepimizin sıkıntıya girdiği oldukça mutsuz olduğu adeta aşılması imkansız bazı sorunları vardır. Bu sorunlar dış etkenlere bağlı olabileceği gibi büyük bir oranda aslında kendi düşünce sistemimizin ortaya çıkardığı sorunlardır. Bu nedenle gerçekte insanoğlu sorunları aşmaya çalışırken en büyük mücadeleyi yine kendisine karşı vermektedir. Karşılaştığımız sorunlar ne denli büyük ya da aşılmaz olursa olsun aslında düşünce sistemimizin ortaya çıkardığı ve dolayısıyla da yine beynimizin çözebileceği sorunlardır. Burada esas olan insanın düşünce sistemini değiştirmesi ya da sorunu çözebilecek şekilde soruna adapte etmesidir. İşte Kuantum Zihinsel Programlama insanın bu düşünce sistemini değiştirmesi üzerine kuruludur.

Aslında insan beyninin ürünü olan düşünce ve eylemler yine o kişinin geçmişte yaşadığı olaylar ve deneyimler tarafından belirlenmektedir. Kişilik dediğimiz kavram tüm bunların bileşkesidir. Örneğin iğne battığında acı hissini ya da çok sevdiğimiz bir tatlıyı yediğimiz zaman mutluluk hissini kaydederiz. Bütün bunlar aslında yaşadığımız olaylara beynimizin getirdiği yorumla ilişkilidir ve bu yorum da beynimize yine geçmişte yaşanan olaylar esnasında öğretilmiştir.
Gelin şimdi, sokaktan eve toprak getirip salondaki yemek masasının üzerine yığan ve bir kova suyla çamurdan kurabiye yapan iki küçük çocuğa bir göz atalım.

Anneleri salona girip de manzarayı görünce deliye döner. Bağırıp çağırmaya başlar; ne kadar yaramaz, ne kadar kötü çocuklar olduklarını söyler ve popolarına vurarak onları bir güzel pataklar. Bu, ham deneyimdir.

Çocuklardan biri, kendisinin kötü olduğu fikrine odaklanır; annesini bir şekilde üzdüğü konusuna takılır ve yaptığı şeyin ne kadar yanlış olduğunu fark edemeyecek kadar aptal bir çocuk olduğunu düşünür. Bu, olacakların önceden kestirilemeyeceğine ve kendisinin de bu dünyayla baş edemeyecek kadar beceriksiz biri olduğuna dair erken dönem deneyimidir.

Diğer çocuksa, annesinin kirden, pislikten hoşlanmadığı fikrine odaklanmayı seçer; şayet annesinin hoşlanmadığı bir şey yapacak olursa poposuna şamarı yiyeceğini ve çamurdan kurabiye yapabileceği başka yerler bulması gerektiğini düşünür. Bu, olacakların önceden kestirilemeyeceğine ama kendisinin bu dünyayla baş edebilecek kadar becerikli biri olduğuna dair erken dönem deneyimidir.

Aynı ham deneyim, iki farklı filtreden geçerek birbirine taban tabana zıt iki farklı yol göstericiye dönüşmüştür. Yaşama dair edinmiş olduğunuz pek çok büyük kararı aslında çocukluğunuzda vermişsinizdir ve bu kararlar yetişkinliğiniz boyunca size rehberlik eder; ta ki siz onları değiştirinceye dek.

Yaşadıklarınızın kaynağı sizsiniz çünkü düşüncelerinizi, hayallerinizi, duygularınızı ve eylemlerinizi biçimlendiren sizin yaşamla ilgili kararlarınızdır, seçimlerinizdir. Bütün bunlarsa, ilişkili olayları, koşulları, insanları size çeken ve sizi de onlara iten bir mıknatıs görevi görür.

Dünya, Siz Nasıl Görüyorsanız Öyledir

Neye inanıyorsanız onu yaşarsınız; tecrübe ettiğiniz şey inançlarınızın peşi sıra gelir. Sizi arzu ettiğiniz hayatı yaşamaktan alıkoyan her türlü inancınızı ya da görüşünüzü Kuantum Zihinsel Programlama ile değiştirme gücüne sahipsiniz. Çoğu kez başımızı derde sokan, görüşlerimizi gerçeklerle karıştırma eğilimimizdir.

Doğumumuzdan itibaren hayat deneyimlerimizin depolandığı bilinçaltında, bizi zihinsel, duygusal ve fiziksel boyutta etkileyen birçok program vardır. Bu programların ne olduğunun (bilinçli olarak) farkında olmayız. Ama hayatımızı otomatik olarak bu programlar doğrultusunda yaşarız. Bu programların bazıları bize zarar verir, sürekli aynı sorunları tekrar tekrar yaşamamıza neden olur, gerçek benliğimizin ortaya çıkmasını bloke eder, gücümüzü zayıflatır ve olabileceğimizin en iyi versiyonu olmamızı engeller.

Bu negatif programlar, olumsuz inançlar, korkular, fobiler, depresyon, karamsarlık, bağımlılıklar, fiziksel hastalıklar ya da ağrılar olarak kendisini ifade eder. Biz de genellikle bu sorunlarımızı artık kendimizin bir parçası olan zaaflar ya da zayıflık olarak kabul ederiz.
Birçoğumuz hayatımız boyunca bu zayıflıklarımızla mücadele ederiz. Bilgimizi artırarak, irademizi kullanarak, hatta fiziksel gücümüzle bu zayıflıkların, bağımlılıkların, hastalıkların üstesinden gelebileceğimize inanırız. Belki bir süre için, diyetimizi sürdürürüz, sigara içmeyiz, alkol içmeyi bırakırız, ama zaaflarımız bizi eninde sonunda yine ele geçirir.
Bize zarar veren ilişkileri bir süre için bitirebiliriz, ama sonunda ya o ilişkiye geri döneriz ya da benzer sorunları yeni partnerimizle yaşarız.

Aynı sorunları yeni işimizde, yeni eşimizde, yeni taşındığımız şehirde yeniden yaşarız.

Yapmamız gereken, bizi desteklemeyen programlarımızdan özgürleşmektir. Hayatın diğer alanlarında çok bilgili ve başarılı olsak bile , bu programlar içimizde var olduğu sürece, gerçek potansiyelimizi ortaya çıkarmayı engelleyecek, yaşam hazzımızı ve doyumumuzu azaltacaktır.

Düşüncenin oluşumu da bunun eyleme dönüşmesi de tamamen elektronik sinyaller aracılığı ile olmaktadır. Bu nedenle insan beyninde meydana gelen düşünceler ve bunların yönetilmesi, eyleme dönüşmesi konusu kuantum fiziği yasalarının yönetimi altındadır.
Kuantum Teorisinin Dayandığı Temel Prensipler

Gözlemleyen gözlemlediği şeyi etkiler.
Herşey, hologramdır.

1- Dalga Özelliği:
Bir elektron aynı anda birden çok yerde olabilir.
2- Dalganın Çökmesi :
Bir elektron biz onu parçacık olarak gözlemleyene kadar sıradan mekan zaman gerçekliğinde görünür olduğu söylenemez.
3- Kuantum Şıçrama :
Bir elektron burada olmayı aniden kesip aynı anda başka bir yerde belirebilir. Aradaki mekandan geçip gittiği söylenemez.
4- Uzaktan kuantum eylem :
Bir elektronun gözleme dayalı tezahürü aynı anda bağlantılı elektronlarla aradaki mesafe ne olursa olsun etkiler.

Eckhart Tolle'nin Varolmanın Gücü Kitabından ...

Gerçeği arama, sadece görüşlerine sıkı sıkıya tutunmaktan vazgeç. Bu ne demektir? Kendinizi zihinle tanımlamaktan vazgeçin demektir. Bunu yaptığınızda zihnin ötesinde kalan gerçek kimliğiniz zaten kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
------------
Ego biçimseldir, ilişkide bulunduğunuz kişilerle sizin aranızda şekilsel farklılıklar bulur ve eşit değilsinizdir der. Sadece varlık boyutundayken eşit olursunuz ve ancak kendi içinizdeki biçimi olmayan boyuta ulaştığınız zaman ilişkinizde gerçek sevgiden söz edebilirsiniz. İçinizdeki varlık bir diğerinin içindeki kendini tanır. Sevgi, kendinizi başka birinde görmektir. O zaman karşınızdaki kişinin "başkalığı" sadece insan boyutundaki bir illüzyon olarak kendini gösterir.
------------
Egodan kurtulmak için gereken tek şey, onun farkında olmaktır, çünkü farkındalık ve ego bir arada olamaz. Farkındalık, şimdiki anın içinde gizli olan güçtür. Ancak şimdide var olabilirsiniz, geçmişte ya da yarında değil.
------------
Ego, sahip olmayı Varlık ile birleştirme eğilimindedir. Sahibim, o zaman Varım. Ne kadar çok sahip isem o kadar çok Varım. Örneğin; benim yüzüğüm dediğinizde yüzüğünüzle Varlığınızı birleştiriyorsanız yüzüğünüzü bir şekilde kaybettiğinizde Varlığınız eksilmiş gibi hissedip üzülebilirsiniz. Siz yüzüğünüz değilsiniz. Eşyalara bağlanmaktan nasıl vazgeçebilirsiniz? Eşyalara bağlanmaktan vazgeçmek, ancak kendinizi onlarda aramayı bıraktığınız zaman mümkün olabilir, bu arada sadece eşyalara bağımlı olduğunuzu farkedin. Bunu farketmek, kendinizi onunla tanımlamanın ötesine geçmeye başlamaktır. O zaman şunu hissedersiniz "Ben bağımlılığın farkında olan farkındalığın kendisiyim.". İşte bu bilinç değişimin başlangıcıdır.
------------
Yaşam sanatını özetleyen, bütün başarıların ve mutluluğun sırrını veren sadece üç kelime var: Yaşamla Bir Olun. İnsanın yaşamla bir olması, şimdiyle bir olmasıdır. O zaman aslında hayatı yaşamadığınızı, hayatın sizin sayenizde yaşadığını görürsünüz. Hayat dansçıdır ve siz de danssınız.

Sahip ol, yap, ol ya da bunun tersi mi doğru?

Burada en önemli konu olmak ve yapmak arasındaki farkı anlamaktır. 'OLMAK' Ruhun fonksiyonudur, 'YAPMAK' ise bedenin.
Beden Daima bir şeyler yapar.Ya ruhunun doğrultusunda ya da ruhuna rağmen. Ruh, ne yapıyorsan yap, ne olduğunla ilgilenir.
Çoğu kişi bir şeye sahip olduğunda (zaman, para, sevgi, eş, ev vb.), nihayet bir şey yapabileceğini(kitap yazmak,hobileriyle uğraşmak,tatile çıkmak, ilişki kurmak gibi.) ve bunu yaparak da bir şey olabileceğini(mutlu, huzurlu, doyumlu, aşık vb.) zannediyor. Bu tamamen yanlıştır. Çünkü evren yasası bunun tam tersi, OL-YAP-SAHİP OL, şeklindedir. Hiçbir zaman 'sahip olmayı' 'olmaya' çevirmez. Ama 'olanı' 'Sahip olmaya' çevirir. Bu nedenle önce, olmak istediğini, 'ol' (mutlu, sevecen, bilge, huzurlu, doyumlu, aşık) Sonra bu olduğuna göre eylem 'yap' (davran,yaşa) Sonucunda da, sahip olmak istediklerine, davranışların sonucu, kavuşacağını görürsün.
Bu yaratıcı süreci harekete geçirmek istediğinde , Önce neye sahip olmak istediğine karar ver(seç), Ona sahip olduğunda, nasıl olacağını Düşün ve onu 'ol'. O halde kaynak ol.Kendinde neyi deneyimlemek istiyorsan, başkalarına da onu ver. Başkalarına verdiğin şeyi kendine verdiğini hatırla. Çünkü sadece 'BİR' var ve biz 'BİR'iz . Büyük sır budur. İlişkilerinde de aynı kuralı uygula. Başkalarının sana nasıl davranmasını istiyorsan, sen de onlara öyle davran. Gezegenimizdeki tüm sorunlarımızın, tüm çelişkilerimizin, tüm zorluklarımızın, barışı ve hazzı yakalayamamamızın kaynağı, bu basit gerçeği bir türlü anlayamamamızdır. Öğrenmek için de aynı yolu izle ve öğrenmek istediğin şeyi öğret. Öğretmek için , önce mükemmel olman gerektiğine inanma. -Kendin hakkındaki her küçük düşüncen 'BEN'i yadsımaktır. -Kendin hakkında söylediğin her aşağılayıcı söz 'BEN'i yadsımaktır. -Kendinle ilgili 'yeterli değilim' rolünü oynadığın her davranış 'BEN'i yadsımaktır.
Yaratıcılığın 3 aracını , Düşünce, Söz ve Eylem'i doğru kullanırsan, yaşamla mücadele etmezsin. Düşündüğün ,söylediğin her şey , şunu deklere eder, 'Ben buyum, kim olduğum budur' Yaptığımız her seçimle, kendinizi tanımlıyorsunuz. Kürtaj sorununun, savaş sorununun veya sigara içme, et yeme, vb., sorunlarınızın yanıtı budur. Bu nedenle, 'Ne Yapmaya çalışıyorum? en önemli sorudur. Konu ne kadar önemsiz olursa olsun sadece şu soruyu dikkate alın, 'Bu gerçekten ben miyim? Kim olduğumun seçimi bu mu?'

Ferrarisini Satan Bilge Kitabı'ndan..

Geleceğe yönelik gerçek cömertlik şu an mevcut olan herşeyden vazgeçmeyi içerir.

Zihnin kontrolü yaşamın kontrolüdür.

Olup biten herşeyde bir fırsat vardır, bunu yakalarsanız her terslik eşdeğer bir yarar sağlayan bir duruma dönüşür.

Geçmişin tutsağı olmayı bırakın, geleceğinizin mimarı olun.

Düşünce tarzınızın kalitesi yaşam kalitesini belirler. Tek bir olumsuz düşünceye sahip olma lüksünüz yoktur. Çünkü o büyür ve kontrolü ele geçirir.

Yaşamında bir eksiklik varsa bu düşüncelerinde bir eksiklik olduğundandır.

Zihnini sürekli anı yaşamaya yöneltirsen sınırsız enerjiye sahip olursun.

Kendinin efendisi olmayan hiç kimse özgür değildir. Epiktetos.

En büyük gelişmeler Bilinmezlik Bölgesine girildiğinde olur. Yaşamındaki sınırlar yalnızca senin belirlediklerindir. Kendi güzen çemberinden çıkmaya ve bilinmeyeni keşfetmeye cesaret ettiğinde gerçek insani potansiyelini açığa çıkarmaya başlayacaksın.

Zihninden korkuyu sildiğinde daha genç görünmeye başlarsın. Korku, enerjini ve yaratıcılığını kolaylıkla alabilir.

Her gün son gününmüş gibi yaşa.

En önemli an, şu andır. Şu anda yaşamayı öğren ve tam anlamıyla tadını çıkar.
...

Her Olayın Bir Gerçekleşme Nedeni Var...

Ancak neden diye sormak bizi çıkmaza sokabilir. Bunun yerine "burada neler oluyor" diye bakarsak nedeni de anlayabiliriz.
Bazen hayatımıza giren öyle insanlar olur ki; onların belli amaca hizmet etmek, bize bir ders vermek, kim olduğumuzu ya da olmak istediğimizi bulmamıza yardım etmek için bizimle olduklarını yüreğimizin derinliklerinde hissederiz. Bu insanların kim olacağını asla önceden kestiremezsiniz; belki oda arkadaşınız, komşunuz, uzun zamandır görmediğiniz bir arkadaşınız, sevgiliniz ya da belki de sadece göz göze geldiğiniz bir yabancı... Her kim olursa olsun, o kader anında hayatınızın bir biçimde etkileneceğini bilirsiniz. Bazen de hayatınızda öyle olaylar yaşarsınız ki; o anda bu olaylar size korkunç, acı dolu, haksız gibi görünür. Ancak fırtına dindikten sonra; bütün bu olayların üstesinden gelmemiş olsaydınız, asla potansiyelinizin, gücünüzün, azminizin ve yürekliliğinizin farkına varamayacağınızı anlarsınız.

Her olayın bir gerçekleşme nedeni vardır. Hiçbir sey tesadüfen, kötü ya da iyi şans nedeniyle gerçekleşmez. Hastalık, yaralanma ve deneyimsizlikler, ruhumuzun sınırlarını test eden olaylardır. İster olaylar, ister hastalıklar, ister ilişkiler olsun, bu küçük testler olmasaydı hayat hiçbir yere varmayan düz ve sıkıcı bir yol gibi uzayıp giderdi. Güvenli ve rahat, ancak boş ve amaçsız... Yaşamınızı, başarılarınızı ve düşüşlerinizi etkileyen insanlar, kimliğinizi yaratan insanlardır. Kötü deneyimler bile birilerinden öğrenilebilir. Bu dersler en zor, ancak büyük bir ihtimalle en önemli olanlardır. Eğer biri sizi kırar, ihanet eder ya da üzerse, size güveni ve kalbinizi açtığınız birine karşı dikkatli olmayı öğrettikleri için onları affedin. Eğer biri sizi severse, siz de bunun karşılığında onu koşulsuz sevin; sadece onlar sizi sevdiği için değil, size sevmeyi ve onlar olmadan göremeyeceğiniz ya da hissedemeyeceğ iniz şeylere kalbinizi ve gözlerinizi açmanızı öğrettikleri için.

Her günün tadını çıkarın. Her anın değerini bilin ve belki de tekrar yaşayamayacağınız bu andan alabileceğiniz en fazla şeyi almaya bakın. Daha önce hiç konuşmadığınız insanlarla konuşun, onları dinleyin, aşık olun, zincirlerinizi kırın ve gözünüzü zirveye dikin. Başınızı dik tutun, çünkü bunun için her türlü hakkınız var. Kendinize büyük bir insan olduğunuzu tekrarlayın ve kendinize inanın. Eğer kendinize inanmazsanız, hiç kimse size inanmaz. Hayatınızı nasıl istiyorsanız öyle şekillendirebilirsiniz. Kendi özgün yaşamınızı yaratın, dışarı çıkın ve onu yaşayın!

Bilinçaltının Yasası...

Evren yasalarla yönetilir. Başarı yasa ile yönetilir. Sizin bilinçaltınız da yasa ile yönetilir. Bilinçaltımızın yasası inanç yasasıdır. Birçok kendine yardım kitabı ve motivasyon hocaları inancın gücünden bahseder. Ortaya koydukları genel mesaj, Napoleon Hill’in söylediği gibidir... “aklınız neyi kabul edip inanıyorsa, onu gerçekleştirebilir” Aklınızın inandığı her şeyi gerçekleştirebileceği doğru mudur yoksa motivasyonel bir yalan mıdır ? Aslında “aklımız neyi kavrayıp inanıyorsa, onu gerçekleştirebilir “ yerine “ bilinçli aklınızın kavrayıp, bilinçaltınızın inandığı gerçekleşir” demek gerekir. Bu sizin bilinçaltınızın gücüdür. İşte sebebi;

Bilinçaltımız mıknatıs gibidir.
Kendi inançlarını yansıtan şeyleri çeker. Açıkçası, bilinçaltımızda belli bir inanç varsa, bilinçaltımız bu inanca uygun titreşimler yaratır ve bunu yansıtan veya buna uyan olayları ve insanları kendine çeker. Buna Evrensel Titreşim ve Çekim Yasası denir.

Eğer bilinçaltınız yaşamınızın zor geçeceğine inanırsa, gerçekten yaşamınız zor olacaktır. Karşılaşacağınız olaylar ve insanlar hayatımızı zorlaştıracaktır. Eğer bilinçaltımız paranın zor kazanılacağına inanırsa , para zor kazanılacaktır. Para kazanmakta zorluk çekiyorsanız, bilin ki bilinçaltınız paranın kolay kazanılmadığına inandığı içindir. Karşınıza çıkan fırsatlar para kazanmak için insan üstü çaba göstermeniz gerekenler olacaktır.
Başka bir deyişle yaşamınız zorsa, bunun sebebi bilinçaltınızın yaşamın zor olduğuna inanmasıdır. Para kazanmakta zorluk çekiyorsanız sebebi bilinç altınızın paranın zor kazanılacağına olan inancıdır.

Zor geçen yaşamınız veya maddi durumunuzla ilgili başka hiçbir kimseyi suçlamanıza gerek ve neden yoktur.
Burada anlatmaya çalıştığım şudur; “Sizin gerçeklerinizi Sizin bilinç altınız yaratır.” Hayatta başarılı olabilmesi için kişinin tamamen anlaması gereken en önemli deyiştir.

Biz bilincimizin gücünü bir fikri kavramak için, bilinçaltımızın gücünü ise sonuca ulaşmak için kullanırız. Birçok kişi bunun tersini yapar. Bilinçlerini neticeye ulaşmak için kullanırlar, buda genellikle stress ve endişe yaratır. Bu bilinç gücümüzle, bilinç altı gücümüzü kullanımdaki farktır.

Şimdi bilinçaltımızın ne olduğunla ilgili bir benzetme vereyim. Bilinçaltınız bilgisayarınızın hard diski gibidir. Ekranda gördüğünüz ise sizin gerçeğiniz veya yaşantınızdır. Ekrandaki bilginin nereden geldiğini kendinize sorun.Hard diskten gelmesi gerekir değilmi? Eğer bilgisayar ekranı sizin gerçeğinizi gösteriyorsa, bu nereden geliyor? Bu benzetmeye göre sizin bilinçaltınızdan .

Söylemek istediğim, sizin gerçeğiniz veya deneyimlemekte olduğunuz yaşam, bilinçaltınızdaki inançlarınızın bir yansımadır. Birçok insan sıkça iş değiştirmelerine rağmen, nereye giderlerse gitsinler aynı sorunlarla karşılaştıklarının farkına varırlar. Anlamadıkları ise, dışsal şartları değiştirmek yerine içinizdeki inançları değiştirmek gerektiğidir. İnançlarını değiştirince, yeni insanlar ve yeni işlere çekim hissedecekler; dünyaları da bilinçaltındaki inançlarının değişimine paralel olacaktır.
Kendini değiştir, dünyan değişsin..

Seminerlerime katılanlara inançların gerçekleri yarattığını söylediğim zaman, aldığım olumsuz tepkiler “içinde bulunduğum gerçekliğe inanmıyorum ama neden hala başıma geliyor “ şeklinde olur. Anlamamız gereken şudur; sizin gerçeğinizi yaratan inancın ne olduğuna siz karar veremezsiniz bilinçaltınız verir. Birkaç kitap okuyunca hayatınızın bolluk içinde olduğuna inanmaya başlayabilirsiniz. Ama bilinçaltınız ikna olmamış olabilir.

Peki, bilinçaltınızın neye inandığını nasıl bileceksiniz?
Cevap oldukça basit. Gerçekliğinize bakın!
Sizin gerçeğiniz hayatınızın aynasıdır. İçinizdeki inançları yansıtır. Eğer gerçekliğinizi sürekli olarak bilinçaltınızdaki inançları tekrar programlamada kılavuzu olarak kullanırsanız, hayatınızın asla aynı kalmayacağını garanti ederim.

Yapabiliyorum, Yapıyorum...

Donna'nın dördüncü sınıf öğrencileri geçmişte gördüğüm sınıflardan farklı değilmiş gibi görünüyorlardı. Yine de sınıfa girdiğimde, belli bir heyacan hissediliyordu. Öğrenciler bir şeyler yazıp karalıyorlardı. Yanımda oturan 10 yaşındaki kız öğrenci kağıdını, "Ben yapamam," cümleleriyle doldurmuştu.

"Futbol topunu kaleye gönderemem.."
"Üçlü sayılarla bölme işlemi yapamam."
"Debbie'nin beni sevmesini sağlayamam."

Sayfanın yarısı dolmuştu ve yazmaktan bıkmışa benzemiyordu. Öğrencilerin defterlerine bakarak sıraların arasında yürümeye başladım. Hepsi de benzer cümleler yazıyorlar ve yapamadıkları şeyleri tanımlıyorlardı. O anda egzersiz bende merak uyandırdı. Donna'ya neler olup bittiğini sormaya karar verdim. Yanına yaklaşınca onun da yazmakla meşgul olduğunu gördüm.

Öğretmen ve öğrencilerin, "Yapabilirim," türü olumlu cümleler kurmak yerine neden böyle bir olumsuzluğa saplandığı düşüncesine karşı savaş verirken, oturduğum sıraya geri döndüm. Egzersiz bittikten sonra Donna, öğrencilere kâğıtlarını ikiye katlamalarını ve masanın üzerindeki boş ayakkabı kutusunun içine koymalarını söyledi. Hepsi toplanınca kutuyu kolunun altına alıp, sınıftan çıktı. Öğrenciler öğretmeni takip ederken, ben de onların peşine takıldım. Donna'nın güvenlik odasından aldığı kürekle birlikte bahçenin en uzak köşesine doğru yürüdüler. Ve kazmaya başladılar.

"Yapamam," cümleciklerini gömeceklerdi! Kazma işlemi yaklaşık on dakika sürdü, çünkü bütün öğrenciler sırayla kazıyorlardı. Çukur bir, bir buçuk metre olunca, kutu çukurun dibine kondu ve üzeri toprakla örtüldü. Donna, "Hepiniz elele tutuşun ve başınızı eğin," diye seslendikten sonra konuşmasına başladı: "Arkadaşlar, bugün burada 'Yapamam'ların anısına toplandık. Yeryüzünde bizimle birlikteyken bir şekilde hepimizin hayatına girdi. Adı her okulda, toplantı salonunda, hatta Beyaz Saray'da bile anıldı. 'Yapamam'ları sonsuz uykusuna göndermeye karar verdik. Kardeşleri, 'Yapabilirim', 'Yapacağım' ve 'Yapıyorum' diyerek hayatlarına devam ediyorlar.. Onlar 'Yapamam'lar kadar ünlü, güçlü ve kuvvetli değildirler. Belki bir gün, sizin de yardımınızla dünyaya ayak izlerini bırakabilirler. İnşallah, 'Yapamam'lar huzur içinde yatarlar. İnsanlar onlar olmaksızın yaşamlarına devam edebilirler. Amin."

Bu methiyeyi dinlerken öğrencilerin hiçbirinin bugünü unutamayacaklarını düşündüm. Bu aktivite oldukça sembolik bir anlam taşıyordu. Gerek bilinçten, gerekse bilinçaltından asla silinmeyecek bir beyin egzersizi gibiydi. Methiyenin sonunda,"Yapamam"ların ebediyete intikalini keklerle, patlamış mısırlarla ve meyve sularıyla kutladılar. Kutlamaların bir parçası olarak, Donna kalınca bir kağıttan mezar taşı kesti. En üste "Yapamam"ı, en alta o günün tarihini yazdı. Ve o yılın anısına sınıfa asıldı. Nadiren de olsa öğrencilerden biri unutup, "Yapamam," dediğinde, Donna bunu gösterdi.. Öğrenciler de böylece yeni cümleler kurmak zorunda kaldılar.

Şimdi, yıllar geçmesine rağmen ne zaman "Yapamam," gibi bir cümle duysam, dördüncü sınıf öğrencilerinin düzenlediği cenaze merasimi gelir aklıma. Ben de onlar gibi, "Yapamam"ların olmadığını anımsarım..

Mevlana 'dan AŞK

Bütün maddi ve manevi sevgi ve bağların hepsi, gerçekte Allah'ı sevmek ve bilmektir.
Gerçek aşığa aşktan başka her şey haramdır.
İnsan birine aşık olduğu zaman ne zilletlere katlanır! Sevgilisine kavuşmak için her şeyini feda eder. Aşık için de Peygamber'in ve Allah'ın aşkı bundan aşağımıdır?
Aşıkla maşuk arasında tam bir teklifsizlik bulunması ne güzel şeydir!
İnsan her zaman göremediği, işitemediği ve düşünemediği bir şeye aşıktır. Mecnun Leyla'nın hayaline aşıktır. Mecazi bir sevginin hayali ona böyle bir tesir yaparsa, gerçek sevgilinin aşığa kuvvet, kudret bağışlamasına hayret etmemek gerekir.
Suret aşkın fer'idir; çünkü aşk olmadan suretin değeri yoktur. Aşk, sureti meydana getirir.
Allah aşkı ve muhabbeti her şeyin içinde vardır. İnsan kendisini yaratanı nasıl sevmeyebilir? Bu sevgi onun özündedir; fakat bir takım engeller bunu duymasına mani olur. Her şeyin sonu O'na varır. Yani artık insan her şeyi Allah için sever, başkası için O'nun talebinde bulunur ve bu aşk böylece Allah'da nihayetlenirse, sonunda Allah'ın zatını da bulur.
Ahiret de, Hakk da, dostluk ve muhabbette gizlidir.
Aslolan sevmektir. İnsan kendisinde bu hissi duyunca, onu arttırmak için çalışmalıdır.
Vücutlarımız bir kovan gibidir; bu kovanın balı ve mumu da Allah aşkıdır.

Kendini Doğrulayan Kehanet ''Rosenthal Etkisi''

Harvard Universitesi profesorlerinden Robert Rosenthal 1969 yilinda bir ilkokulda arastirma yapmayi planladigi zaman, psikoloji tarihinde donum noktasi olacak bir bulguyla karsilasacagini bilmiyordu. Ders yili basinda uyguladigi zeka testinden sonra, ögretmenlere her sinifta belirli cocuklarin ustun zekali oldugunu soyledi. Ögretmenlere bu bilgiyi ogrenciler ve onlarin aileleriyle paylasmamalari tembih edildi. Çocuklar gercekte normal zeka duzeyinde cocuklar olup, arastirma geregi rasgele secilmislerdi. Ders yilinin sonunda hayret edilecek iki bulgu ortaya cikti. Birincisi cocuklarin basarisi onceki yillara gore yukselmisti. Ikincisi ise, cocuklar ders yili sonunda uygulanan zeka testinden oncekine kiyasla daha yuksek puan almislardi.

Bu arastirmadan sonraki ilk on yilda bu konuda 345, yirmi yil icerisinde de 464 arastirma daha yapildi ve hepsi benzer sonuclar gosterdi. Bu arastirma sonuclarina gore ogretmenin ogrenci ile beklentisi ne yonde ise, ogrenci o beklentiyi dogru cikartiyor. Ogrencilerinin ustun zekali olduguna inanan ogretmenler de, ogrencilerinin siradan veya sira disi olduguna inanan ogretmenler de hakli cikiyor. Bu etkiye arastirmayi yapan arastirmacidan esinlenerek “Rosenthal Etkisi” veya “Kendini Dogrulayan Kehanet” dendi. Daha sonra farkli alanlarda yapilan benzer arastirmalarda da benzer sonuclar alindi:Yargiclarin saniklarin suclu olduklarina dair onyargilari, kanitlar ve taniklar ne derse desin, daha fazla ceza vermelerine neden olmaktaydi. Bakimevlerinde bakicilarin hastanin iyilesmesine iliskin olumlu beklentileri, depresyon vakalarini azaltmaktaydi. B. Shaw’in Pygmalion (Bir Kadin Yarattim) eserinde Eliza Doolittle “Bir cicekci kizla hanimefendiyi ayiran, ona yapilan muameledir” der.

Geleni geldiği gibi almak....

Öykümüz ünlü Çin düsünürü Lao Tzu'nun zamanında geçer.. Lao Tzu bu öyküyü çok sever, sık sık anlatırmış hatta.. Benim de çok sevdiğim ve sık sık anlattığım bir hikayedir :)

Efendim köyde bir yaşlı adam varmış.. Çok fakir.. Ama kral bile onu kıskanırmış.. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki.. Kral at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.. "Bu at, bir at değil benim için.. Bir dost.. İnsan dostunu satar mı" dermiş hep.. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok.. Köylü ihtiyarin başına toplanmış.. "Seni ihtiyar bunak.. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. simdi ne paran var, ne de atın" demisler..

İhtiyar "Karar vermek için acele etmeyin" demis.. Sadece 'At kayıp' deyin. Çünkü gerçek bu.. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiginiz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir baslangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.."

Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüsler. Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansizin dönmüs.. Meger çalinmamis, daglara gitmis kendi kendine.. Dönerken de, vadideki 12 vahsi ati pesine takip getirmis. Köylüler, ihtiyar adamin etrafina toplanip özür dilemisler.. "Babalik" demisler.. "Sen hakli çiktin.. Atinin kaybolmasi bir talihsizlik degil adeta bir devlet kusu oldu senin için.. simdi bir at sürün var.." "

Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demis ihtiyar.. Sadece atin geri döndügünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getirecegini henüz bilmiyoruz. Bu daha baslangiç.. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkinda nasil fikir yürütebilirsiniz?.."

Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemisler açiktan ama, içlerinden "Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmisler.. Bir hafta geçmeden, vahsi atlari terbiye etmeye çalisan ihtiyarin tek oglu attan düsmüs ve ayagini kirmis. Evin geçimini temin eden ogul simdi uzun zaman yatakta k alacakmis. Köylüler gene gelmisler ihtiyara.. "Bir kez daha hakli çiktin" demisler. "Bu atlar yüzünden tek oglun bacagini uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak baskasi da yok.. simdi eskisinden daha fakir, daha zavalli olacaksin" demisler..

İhtiyar "Siz erken karar verme hastaligina tutulmussunuz" diye cevap vermis. "O kadar acele etmeyin. Oglum bacagini kirdi. Gerçek bu.. Ötesi sizin verdiginiz karar.. Ama acaba ne kadar dogru.. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacagi size asla bildirilmez.."

Birkaç hafta sonra, düsmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldirmis. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çagirmis. Köye gelen görevliler, ihtiyarin kirik bacakli oglu disinda bütün gençleri askere almislar. Köyü matem sarmis. Çünkü savasin kazanilmasina imkan yokmus, giden gençlerin ya ölecegini ya esir düsüp köle diye satilacagini herkes biliyormus. Köylüler, gene ihtiyara gelmisler.. "Gene hakli oldugun kanitlandi" demisler. "O glunun bacagi kirik, ama hiç degilse yaninda. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oglunun bacaginin kirilmasi, talihsizlik degil, sansmis meger.."

"Siz erken karar vermeye devam edin" demis, ihtiyar.. Oysa ne olacagini kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oglum yanimda, sizinkiler askerde.. Ama bunlarin hangisinin talih, hangisinin sanssizlik oldugunu sadece Allah biliyor."

Lao Tzu, öyküsünü su nasihatla tamamlarmis, etrafina anlattiginda: "Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkiniz kalmaz. Hayatin küçük bir parçasina bakip tamami hakkinda karar vermekten kaçinin. Karar aklin durmasi halidir. Karar verdiniz mi, akil düsünmeyi, dolayisi ile gelismeyi durdurur. Buna ragmen akil insani daima karara zorlar. Çünkü gelisme halinde olmak tehlikelidir ve insani huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi baslar. Bir kapi kapanirken, baskasi açilir. Bir hedefe ulasirsiniz ve daha yüksek bir hedefin hemen oracikta oldugunu görürsünüz."

www.ayratown.com a

36 koca bir ömür ; bana hiç de öyle gelmiyor. Birşey yaşamadım daha, yaşanacak, acınası çok durumum var daha ..Hayatım zorluklarla geçti. Dibi gördüm dediğim çok oldu. Kendime acıdığım için beni acınası durumdan çıkaracak etiketi iyi bir üniversitenin iyi bir bölümünden ingilizce eğitim görerek mezun oldum. Etiketimin değeri arttı. Okul sonrasında büyük bir bankanın çok güzel bir bölümünde işe başladım, o kadar güzel bir kariyer palnlamam vardı ki. Kendimi herkesten üstün , herkesten değerli görmeye ve elde ettiklerimi kullanmaya başladım. Arkadaş çevrem daraldı, kimsenin düşüncesini beğenmediğim için konuşmaya değer bulmuyordum . sürekli eleştiriyor zor beğenerek kendimi daha değerli ve ulaşılmaz görüyordum. Herşeye rağmen bu torpilim 5,5 yıl devam etti. Sonra mı ? Güm'ledim. Nedenini şimdi daha iyi anladığım sonu kendim hazırlamış , sahip olduğum herşey elimden alnımaya başlamıştı. Ama suçlu ben değildim..Benim dışımda herkes hatalıydı, başta ailem, sevgilim, arkadaşlarım. Bankadan ani bir kararla istifa ettim.Hayatımı kendi çabamla yönetebildiğime o kadar inanıyordum ki, herşeyi yoluna koyabileceğime inanıyordum. 6 ay odamdan çıkmadım ,ailem dahil kimseyle iletişim kurmadım. Sömzde kendi uydurduğum bahane ile piyasayı öğrenecek ve özel sektöre yönelecektim; çünkü 30 yaşından sonra artık iş değiştiremez, bankadan emekli olacağımı düşünüyordum. Ne istediğimi bilemediğim için çok mutsuzdum. Sonuç olarak özel sektörde de çok mutlu olamadım. Ani bir kararla 2005 Eylül'ünde Adana dan İstanbul a geldim.Yine özel sektörde ama uluslararası bir firmada asistanlık yapmaya başladım. Yine mutlu olamadım. Cv 'im de 3 farklı mesleğim, yapabileceğim iş alanı vardı ama uzamanlık alanım yoktu. Kendime acıyor sürekli egomun beni yönelttiği negatif düşüncelerle farklı yönlere savruluyordum. Şu an belki ilk kez yazıya döktüğüm için kendi yaptığım hataları daha net görebiliyorum. Kendimi suçlasam da gerçek sebebi bulamadığım için çözüm olarak tekrar çevremi yani evreni suçlamaya başladım. Bu arada egomla barışıp biz olmayı başaramadığım için ciddi bir panik atak krizi yaşadım, bir süre tedavi oldum ve sadece geçici çözüm olarak İstanbul a geldiğim dönem düzeldim. Sorunun kaynağı tamamen ortadan kalkmadığı için her olumsuz durumda tekrar aynı belirtileri yaşamaya başlıyordum. İşim beni tatmin etmedi, büyük ekonomik kriz öncesinde işten ayrıldım. 2 ay sonra satış odaklı bir firmada Adana lı müdürümün teşviki ile satış departmanında işe alındım. Sorun kısmen ve geçici süre tekrar çözülmüştü ve bu arada ben sürekli maddi sıkıntılar yaşıyor, bir türlü iki yakam bir araya gelmiyordu. İyi kazanıyordum ama o kadar şartlandırmışım ki kendimi cebimde biraz para kalınca beni rahatsız ediyor harcayacak yer buluyordum. Geçici tatmin duygusu ile bir dönem yine rahatlamıştım ne olduysa o dönem oldu. Sevdiğim biri vardı seviliyordum, işim vardı gayet rahattım, iyi para da kazanıyordum. Geleceğe dönük planlar yapıyorduk vs vs. 2009 Ocak ayında herşey tersine döndü, farklı firmaya transfer olan müdürümden sonra onun işe aldığı eleman olduğum için kriz nedeniyle hayatımda ilk kez işten çıkarıldım (!) Hala egomla mücadele halindeyim bu arada , bu satırı yazarken başarımını yazarken duyduğum ve tavan yapan kibirim yerlerde ve egom acıyorrrr. Krizin ortasındA işsizdim, elde avuçta hiçbirşey yok ve üstüne üstlük panik atak sorunum nüksetmeye başladı. Yaşayanlar bilirler, kalp krizi yaşadığımı düşünüyordum; ancak tahlilller testler çok iyi olduğumu ama kafadan yana sorunm olduğunu gösteriyordu. kanımda yüksek oranda enfeksiyon çıktı buna ek olarak yaklaşık 2 ay antibiyotik tedavisi gördüm. Herşeyin başı pozitif düşünce .. Kendime acıdıkça daha zavallı hale geliyor ve daha çok acıyordum. Öfkemi, kibrimi,hırsımı o kadar iyti beslemişim ki yani egomu. Beni ele geçirmişti. İşte o dönem sadece ABLA diye hitap ettiğim kişi ile karşılaştım. Evde yalnızdım, kendi kendime yetmeye e çalışırken kapımı çalıp bana yemek getiren , ilgilenen biriydi. Benim kimseye ihtiyacım yok tripleri ile başta direndim. Sonra güçsü düştüm.. İyi ki fazla direnmemiş teslim olmuşum.. 6 aydır ciddi anlamda eğitim görüyorum. Egomla konuşmayı ve barışmayı öğretti bana. Hala çözemediğim noktalar var elbette, sürekli kendime acımaktan vazgeçtim, konuşulduğu gibi elbette kolay değil, egonuz ne kadar güçlü ise o denli zorlanıyorsunuz. Karşınızda kendinizi görüyorsunuz. Savaşamazsınız, siz ne kadar zeki iseniz o da zeki ve aklın olduğu heryerde egonun çok ince planlanmış akıl oyunları var. Mantığa büründürme yöntemi ile her yolu mübah kılıyor egomuz bize..İşte o zaman gerçek benliğimizi, özümüzü duymuyoruz. Çok hassas bir çizgi var arada ,diğer yöne yani ego ya teslimiyet çok kolay farkında bile olmuyorsunuz. Sonra ne mi oldu ? Kendimi sevmeyi öğrendim. Bunun için kendime saygım için bedenime daha iyi davranmam gerektiğine karar verdim. Fazlalığım olan 10 kiloyu spor yoluyla verdim. Evde olduğum süre içinde sabah en geç 8 de uyanıyor,yürüyüşe gidiyor, kitap okuyor ve ABLA'nın kendi işyerine uğruyor sohbetlerimize , daha doğrusu eğitimimize devam ediyorduk. Ama hala değişen birşey yoktu., evren bize göz kırpar, sinyaller yollar. Bu sinyalleri algılamayı öğrendim. Farklı noktalara kaydığımda kendimi toparlamayı, negatif düşünceden kolaylıkla pozitifie geçebilmeyi öğrenmeye çalıştım. Öğrendiğimiz, başardığımız evrendeki bilginin çok küçük bir parçası, çöldeki kum tanesi kadar küçük. 3 ay geçici bir işe girdim, evrene teslimiyet beni çok zorladı. Sürekli direniyordum. Sanki ben daha iyi becereceğim ya herşeyi.Hep çuvallıyordum, usanmadan tekrar tekrar deniyordum. Ben bunalrı neden mi yazıyorum? Benim kadar boşz kürek çekmeyin, Aykut bey in de dediği gibi bırakın herşeyi evrene, siz, ne istediğinizie doğru karar verip, sinyalleri gönderin. Talebinizi yollayın ve bekleyin .. Rahat olun emin olun cevapsız kalmayacak içten yapılan hiçbir talep. Bu arada sevgilimden ayrıldım. Bu sonu da ben çekmiştim aslında inadına kendime acıdıkça batıyordum. Ne oldu bilmiyorum. Evrene ne yapması gerektiğini söylemekten vazgeçtim. İnanın bana işte o andan sonra 3 iş görüşmesine çağrıldım hem de arka arkaya .Hatta biri de ayrıldığım bankanın bağlı olduğu holding. İmkanlar vs çok güzel..Ama bir teklif vardı ki benim tercihimi kolaylaştırdı. Çok iyi bildiğim bir firmadan bana hemen işe başlamam için teklif geldi. Koşullar başlangıçta çok cazip değil, yükselme imkanım var mesleğime uygun.Ulaşım çok kolay. Evren bunu bana sundu. Ben de yetinmeliydim. Daha fazlası, daha iyisi diye birşey yok sahip olunan bir şey herşeyden daha değerlidir. ABLA bana birgün ''Evrenden Torpilim Var'' adlı kitabı okuyalım dediğinde kendimi bu yazıyı yazarken bulacağımı hiç hayal edemezdim. Direnmiyorum evrene karşı, o sonsuz güç kaynağından beslenebilmek için tüm egolarımdan arınmaya hazırım. Bu öğretiyi öğrenmeye gönüllü birine küçücük bir ışık olduysa yazdıklarım bu bana yeter. Aykut Bey çok güzel bir iş başardınız.. Sonsuz sevgiler..

26 Temmuz 2009 Pazar

SEN AĞLAMA

Çok değil bundan 2 yıl önce Badem'in Sen Ağlama'sını dinlerken inadına ağla der gibi
gözyaşı dökerdim. Biraz önce kulağıma geldi melodisi.. '' Sen ağlama, bir damla gözyaşın yeter, sen üzülme gülüm...'' Ne kadar acı değil mi? Ağlatan sebepten ziyade
ağlatan şarkıyı hatırlıyorum. '' Yollarıma taş koysalar geleceğim, gözlerinden yaşlarını sileceğim....'' Hepimiz mi böyleyiz ? Ne yaşarsak yaşayalım geride kalan sadece ''BİZ'' oluyoruz. BİZ sadece kendimiz olan BİZ.(İleride daha detaylı anlatmaya çalışacağım ) Hiçbirşey bizim dışımızda değil. Bencillik anlamında değil vurguladığım konu. Aslında herşey bizim nasıl algıladığımız, nasıl yorumladığımızla alakalı çevremizdeki olayları. Bunun içinde üzüntü, mutluluk,öfke ve benzeri olumlu-olumsuz birçok duygu da var. İyi ya da kötü herşeyin sorumlusu biziz. Ve ne yaşarsak yaşayalım geride sadece BİZ kalıyoruz. Bu BİZ' i ben yıllarca yanlış anlamışım o nedenle birden bire konuyu derinleştirmek istemiyorum. Bana yanlış anlamda da olsa BİZ'i öğreten kişi ne demek istediğimiz çok iyi anlayacak.Çoğumuz bu kavramı yanlış kullanıyor ya da algılıyor -en azından ben hep yanlış biliyormuşum- BİZ olabilmek çok zor, BİZ ile yaşamak ise çoook kolay ve zevkli. Hayattan , çiçekten, böcekten keyif alıyor, mutlu olabilmek için sebep yaratıyorsun. Yıllar önce komik bulduğum Polyannacılığa şimdi canı gönüldan sığınıyor, anlaamya çalışıyorum. Umudumuz içimizdeki pozitif yanımız. Her olaya iki farklı açıdan bakabiliriz. Seçim bizim. Ya olumlu ya da olumsuz. Olumlu bakınca nedense kendimizi salak hissediyoruz.Aslında biz öyle düşünmüyoruz, çevremizdeki insanların refleks gibi vermeye alıştığımız negatif tepkilerimizi göremeyince bizim hakkımızda düşüneceklerini çok önemsiyoruz.
Kimin ne düşündüğü, kimin ne dediği önemli değil önemli olan BIZ olabilmek Devami gelecek Sevgiler

NOTHING ELSE MATTERS

Yıllarca Metalica 'dan dinleyip, çok beğendiğim bu parçanın meğersem sözleri de bana çok uygunmuş.Ben genelde sözleri dinlemem,dikkat edince çok etkilendim.

Hissettiğim tek duygu hayatımızdaki yanılgılarımız..Uyanış...


So close no matter how far
Couldnt be much more from the heart
Forever trusting who we are
And nothing else matters

Never opened myself this way
Life is ours, we live it our way
All these words I dont just say
And nothing else matters

Trust I seek and I find in you
Every day for us something new
Open mind for a different view
And nothing else matters

Never cared for what they do
Never cared for what they know
But I know

So close no matter how far
Couldnt be much more from the heart
Forever trusting who we are
And nothing else matters

Never cared for what they do
Never cared for what they know
But I know

Never opened myself this way
Life is ours, we live it our way
All these words I dont just say
And nothing else matters

Trust I seek and I find in you
Every day for us something new
Open mind for a different view
And nothing else matters

Never cared for what they say
Never cared for games they play
Never cared for what they do
Never cared for what they know
And I know

So close no matter how far
Couldnt be much more from the heart
Forever trusting who we are

25 Temmuz 2009 Cumartesi

Aaaaa Yazıyorumm !!!!

Koskoca 36 yılı devirdim. Acısıyla , tatlısıyla, mutlu -mutsuz her an ile. Çok şey düşündüğümü ,çok şey bildiğime inanırdım. Sanırım herkesin düştüğü yanılgı.Ya sonrası. Acaba herkes bir deprem ile uyanabiliyor mu? Ya da ben bunları neden yaşıyorum. Yoksa herkes kendine özgü düşündüğü gibi ,kendine özgü mü algılayarak yaşıyor hayatı. ANYWAY.. ANYWAY... Özenti içindeki ve bilmişlik psikolojisi içinde kıvaranan ruh halimin ürettiği bir kelime...Anlattığı ise ''Ben çok şey biliyorum..''
Yaşadığımız her an, içinde olduğumuz dipsiz kuyunun dibini bulma çabası ile düşmeye devam ettiğimiz.yine o sonsuz bilinmezlik içindeyiz. İnadına inadına ne bildiğimizi bilmeden çok şey bildiğimizi düşünerek debeleniyoruz...Değerli olma ve hiçlik duygusu nasıl bir kombinasyon ile uyumu yakalar ki? Bilmiyorum bunun cevabını.. Ana sorun bu ve çözümü ise bizde... Spontane yazıyorum, anlaşılma, beğenilme,eleştirilme kaygısı duyduğum an..duruyorum. Düşüncelerimi doğru ifade edememe korkusu birilerinin beni beğenme kaygısından daha önemli..Hayatımız boyunca düştüğümüz en büyük yanılgı bu zaten. Sahip olduğumuz tek şey hayatımızken, biz bunu kendimiz için yaşamaktansa başkaları için yaşamayı seçiyoruz. Neden bu aralar çevremde mutsuz insanlar var? Kendime şu soruyu sordum '' Mutlu muyum?''. Neden hep sorunlu insanları kendime mıknatıs gibi çekiyorum. Anlatılmak istenen, anlamam gereken birşey mi var? Kendimiz için yaşama amacı gütmeden, kendi içimize gömülmüşken çok şey kaçırıyoruz hayata dair. Silkelen !! Elinde bulunan kaşıktaki yağı dökmeden sarayının güzelliklerini görmeyi başar.(Simyacı-Paul Coelho'dan hatırlarsınız) Herkes kendi deneyimini yaşar bu hayatta. Paylaşmak güzeldir, herşeyi yaşamaya yetecek zamanımız yok o nedenle paylaşılan ,tanık olunan her olaydan pay çıkarmayı bilmek gerek. Her insan, her hayat, her yaşanmışlık özeldir.Son zamanlarda yaptığım tek şey insanları dinlemek, gözlemlemek. Ancak, yargılamadan ve sadece doğru noktalardan sorgulayarak. Neden, niçin? sorularına cevap arayarak geçiyorum zamanımı. Evreni inceliyorum,gördüklerimi sizin de görmenizi isterdim. Sevgiler...